30 Kasım 2013 Cumartesi

TUZ (NaCl) BİLEŞİMİ VE ÜRETİM PROSESLERİ

TUZ VE ÇEŞİTLİ SODYUM BİLEŞİKLERİ

Kimya endüstrilerinde birçok sodyum tuzu yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Bunların büyük bir kısmı doğrudan veya dolaylı olarak adi tuz yani sodyum klorürden üretilmektedir. Bu tuzların endüstrideki fonksiyonları daha çok anyonları bakımından olmaktadır. Dolayısıyla, bu tuzlarda sodyum iyonuna aktif olan bir anyonun taşıyıcısı olarak bakılabilir.

Bu bölümde, sodyum klorür başta olmak üzere bazı sodyum bileşikleri endüstriyel anlamda incelenecektir. Ancak sodyum bileşikleri bunlarla sınırlı değildir ve çeşitli özellikleri bakımından endüstriyel kimyanın başka bölümlerini oluştururlar. Örneğin, alkali endüstrileri, fosfat endüstrileri gibi. Bundan dolayı bazı önemli sodyum bileşikleri diğer bölümlerde detaylı olarak ele alınacaktır.


2.2. SODYUM KLORÜR VEYA ADİ TUZ

Adi tuz hem insan ve hayvan besininin çok önemli bir unsuru hem de tüm sodyum ve klorlu bileşiklerin ana ham maddesini oluşturmaktadır. Sodyum hidroksit, sodyum sülfat, sodyum karbonat, klorür asidi, sodyum fosfatlar, sodyum klorat ve sodyum klorit gibi birçok kimyasal bileşiğin temel başlangıç maddesidir. Pratik olarak üretilen klorun hemen tamamı sodyum klorürden sağlanmaktadır.

Bunların dışında bazı iyon değiştiricilerin rejenerasyonu ve organik kimyasal maddelerin hazırlanmasında sodyum klorürün birçok uygulamaları söz konusudur. Ayrıca, insanların günlük hayatında gıdaların hazırlanması ve korunmasında kullanılan çok önemli bir maddedir.

2.2.1. Tuz Üretim Yöntemleri

Sodyum klorür üretiminde kullanılan yöntemler kaynaklarına bağlı olarak dört grupta toplanabilir. Bunlar,

a. Kaya tuzu,
b. Deniz suyu,
c. Tuzlu göl suları,

d. Yapay veya doğal kuyu tuz çözeltileridir.


a) Kaya Tuzu

Kaya tuzunun çıkarılması kömür madenciliğine benzer yöntemler ile yapılır. Bunun için bir ana kuyu ile tuz yatağına inilir. Buradan açılan galerilerden alınan tuz parçaları yüzeye çıkarılır ve istenilen tane büyüklüğüne kadar kırıcılarda kırılır. Bu ilk kaba kırma işleminden sonra içinde bulunan safsızlıklardan temizlenir. Kaya tuzu içinde bulunan safsızlıkların en önemlisi kalsiyum sülfat veya alçı taşı (CaSO4 2 H2O) olmaktadır. İlk temizleme işleminden sonra kaya tuzu ikinci bir kırıcıdan geçirilerek satışa sunulur.


b) Deniz Suyundan Tuz Üretimi

Deniz suyu yaklaşık % 3,5 oranında sodyum klorür ihtiva etmektedir. Bu değer tuzun doygunluk değerinden çok düşüktür. Bu nedenle, iklimin uygun olduğu bölgelerde güneş enerjisi ile buharlaştırma (solar evaporasyon) yöntemi kullanılarak deniz suyu geniş havuzlarda buharlaştırılarak tuzun kristalizasyonu sağlanır. Buharlaştırmanın hızı havanın nemine, rüzgâr hızına ve absorblanan güneş enerjisi miktarına bağlıdır. Deniz suyunun bileşimi bölgelere göre değişirse de ihtiva ettiği tuzların % 99 dan fazlasını sekiz iyon oluşturmaktadır. Bunlar; % 54,8 klorür, % 30,4 sodyum, % 7,5 sülfat, % 3,7 magnezyum, % 1,2 kalsiyum, % 1,1 potasyum, % 0,3 karbonat ve % 0,2 bromürdür.

Birbirine geçişler ile bağlı olan çok geniş yüzeyli havuzlara (tuzla) alınan deniz suyu güneş ve rüzgârın etkisiyle buharlaştırılarak tuzun çökeceği derişikliğe kadar getirilir. Suyun arka arkaya girdiği ve buharlaştığı çeşitli havuzlarda çöken tuz ortamın Baume` dercesine, yani çözeltinin yoğunluğuna bağlı olarak değişik saflıkta olmaktadır. Örneğin, 25-27 oBe` arasında çöken tuz % 98 lik en temiz üründür. Bundan sonra 27-29 oBe` arasında çöken tuz ise % 92-95 lik olup, en fazla miktarda çöken kısımdır. Daha sonra tuzlama işlerinde kullanılacak olan kaba bir ürün elde edilir. Bu tür tuzlalarda deniz suyundan tuz üretimi aşamalarını şu şekilde özetlemek mümkündür.

·   Deniz suyunun ön buharlaştırma havuzlarına alınması
·   Bu havuzlarda Fe2O3, CaCO3 ve CaSO4 bileşiklerinin çökeltilmesi amacıyla ön buharlaştırma işleminin yapılması
·   Sodyum klorür doygunluk sınırına gelen çözeltinin üretim havuzlarına alınarak derişiklendirilmesi ve tuzun kristalizasyonunun sağlanması
·   Na2SO4 ve MgSO4 çökelmesi başlamadan çözeltinin üretim havuzlarından uzaklaştırılması
·   Üretim havuzlarında biriken tuzun sezon sonunda toplanması

Problem (2-1): Bir tuz çözeltisi 500 kg gelmektedir. Bu çözeltinin % 40 ının buharlaştırılması sonunda elde edilen çözelti % 20 lik olduğuna göre, ilk çözeltideki suyun % kaçı buharlaştırılmıştır?

Çözüm : Temel, 500 kg çözelti

Buharlaştırılan su miktarı
:  (40/100) 500
= 200 kg
Geriye kalan çözelti
:  500 - 200
= 300 kg
a) Kaya Tuzu

Kaya tuzunun çıkarılması kömür madenciliğine benzer yöntemler ile yapılır. Bunun için bir ana kuyu ile tuz yatağına inilir. Buradan açılan galerilerden alınan tuz parçaları yüzeye çıkarılır ve istenilen tane büyüklüğüne kadar kırıcılarda kırılır. Bu ilk kaba kırma işleminden sonra içinde bulunan safsızlıklardan temizlenir. Kaya tuzu içinde bulunan safsızlıkların en önemlisi kalsiyum sülfat veya alçı taşı (CaSO4 2 H2O) olmaktadır. İlk temizleme işleminden sonra kaya tuzu ikinci bir kırıcıdan geçirilerek satışa sunulur.


b) Deniz Suyundan Tuz Üretimi

Deniz suyu yaklaşık % 3,5 oranında sodyum klorür ihtiva etmektedir. Bu değer tuzun doygunluk değerinden çok düşüktür. Bu nedenle, iklimin uygun olduğu bölgelerde güneş enerjisi ile buharlaştırma (solar evaporasyon) yöntemi kullanılarak deniz suyu geniş havuzlarda buharlaştırılarak tuzun kristalizasyonu sağlanır. Buharlaştırmanın hızı havanın nemine, rüzgâr hızına ve absorblanan güneş enerjisi miktarına bağlıdır. Deniz suyunun bileşimi bölgelere göre değişirse de ihtiva ettiği tuzların % 99 dan fazlasını sekiz iyon oluşturmaktadır. Bunlar; % 54,8 klorür, % 30,4 sodyum, % 7,5 sülfat, % 3,7 magnezyum, % 1,2 kalsiyum, % 1,1 potasyum, % 0,3 karbonat ve % 0,2 bromürdür.

Birbirine geçişler ile bağlı olan çok geniş yüzeyli havuzlara (tuzla) alınan deniz suyu güneş ve rüzgârın etkisiyle buharlaştırılarak tuzun çökeceği derişikliğe kadar getirilir. Suyun arka arkaya girdiği ve buharlaştığı çeşitli havuzlarda çöken tuz ortamın Baume` dercesine, yani çözeltinin yoğunluğuna bağlı olarak değişik saflıkta olmaktadır. Örneğin, 25-27 oBe` arasında çöken tuz % 98 lik en temiz üründür. Bundan sonra 27-29 oBe` arasında çöken tuz ise % 92-95 lik olup, en fazla miktarda çöken kısımdır. Daha sonra tuzlama işlerinde kullanılacak olan kaba bir ürün elde edilir. Bu tür tuzlalarda deniz suyundan tuz üretimi aşamalarını şu şekilde özetlemek mümkündür.

·   Deniz suyunun ön buharlaştırma havuzlarına alınması
·   Bu havuzlarda Fe2O3, CaCO3 ve CaSO4 bileşiklerinin çökeltilmesi amacıyla ön buharlaştırma işleminin yapılması
·   Sodyum klorür doygunluk sınırına gelen çözeltinin üretim havuzlarına alınarak derişiklendirilmesi ve tuzun kristalizasyonunun sağlanması
·   Na2SO4 ve MgSO4 çökelmesi başlamadan çözeltinin üretim havuzlarından uzaklaştırılması
·   Üretim havuzlarında biriken tuzun sezon sonunda toplanması

Problem (2-1): Bir tuz çözeltisi 500 kg gelmektedir. Bu çözeltinin % 40 ının buharlaştırılması sonunda elde edilen çözelti % 20 lik olduğuna göre, ilk çözeltideki suyun % kaçı buharlaştırılmıştır?

Çözüm : Temel, 500 kg çözelti

Buharlaştırılan su miktarı
:  (40/100) 500
= 200 kg
Geriye kalan çözelti
:  500 - 200
= 300 kg

Çözeltideki tu miktarı
:  (20/100) 300
=  60 kg
İlk çözeltideki su miktarı
:  500 - 60
= 440 kg
Buharlaşan su yüzdesi
:  (200/440) 100
= % 45,45


c) Tuzlu Göl Suları

Tuzlu göllerden tuz üretiminde de gene güneş enerjisinden yararlanılarak, deniz suyunda olduğu gibi tuzlalarda üretim yapılmaktadır. Ancak tuz oranı yüksek olan göllerde modern tuzlaların yanı sıra yaz aylarında meydana gelen hızlı buharlaşma sonunda gölün seviyesi düşmekte ve doğal olarak kenarlarda tuz kristalizasyonu olmaktadır. Gerek tuzlalarda üretilen tuz gerekse doğal olarak biriken tuz depolanarak rafine edilmektedir.


d) Yapay veya Doğal Kuyu Çözeltileri

Kaya tuzu yatağına bir sondaj işlemiyle kuyu açılır ve tuzlu kısma su pompalanır. Elde edilen doymuş çözelti yukarıya çıkarılır ve daha sonra saflaştırma işlemleri uygulanır. Kuyuların hazırlanmasında, tuz yatağına bir seri kuyu açılır ve su bir kuyu içinden gönderilir. Birbirine yakın olan iki kuyu arasındaki tuzu çözen su doygun çözelti halinde birincisine bağlı kuyulardan dışarı alınır. Bu şekilde çalışma verimliliği artırmaktadır. Aslında, derin olmayan kuyulara suyu bir borudan pompalayıp tuzlu çözeltinin diğer borudan çıkarıldığı yöntem yıllardır kullanılmaktadır.

Problem (2-2): % 10 sodyum klorür ihtiva eden bir çözelti bulunmaktadır. Bu tuz çözeltisi % 16 lık oluncaya kadar buharlaştırılmaktadır.

a)  Buharlaşan su çözeltinin % kaçına karşılık gelmektedir?
         b) 100 kg çözeltiden buharlaştırma sonunda kalan derişik çözeltiye 7,5 kg katı NaCl                                                                         eklenirse yeni çözelti % kaçlık olur?

Çözüm : Temel, 100kg orijinal çözelti

a) Çözeltideki tuz miktarı
:
=  10 kg
 Buharlaşan su miktarı
:
=  X kg
    Derişik çözelti miktarı
:
=  (100-X) kg
    Tuz balansı
:  (16/100) (100 - X) = 10

    Buharlaşan su miktarı (X)
:
=  37,5 kg
    Yüzde ağırlık azalması
:
=  % 37,5



b) Yeni çözeltideki tuz miktarı
:  10 + 7,5
=  17,5 kg
    Yeni çözelti miktarı
:  100 - 37,5 + 7,5
=  70 kg
               Tuz yüzdesi
:  (17,5/70) 100
=  % 25



. Tuzun Rafinasyonu

Tuz çözeltilerinin kristallendirilmesindeki güçlük, tuzun çözünürlüğünün sıcaklıkla pek fazla değişmemesinden kaynaklanmaktadır. Doygun çözeltideki sodyum klorür miktarının sıcaklığa bağlı olarak değişimi Şekil-2.1 de verilmiştir. Bundan dolayı, derişik sodyum klorür çözeltilerinin yalnızca soğutulması ile kristallenme sağlanamaz. Sıcak çözeltinin buharlaştırılması sonucu çözücü azalmasından dolayı tuz çökerek ayrılabilir. Dolayısıyla kristellendirme ancak bir buharlaştırma işlemi ile geçekleştirilir.
               

Sıcaklık (oC)
 
 
Şekil-2.1 Sodyum klorürün çözünürlüğü


Rafine tuz elde etmek için hazırlanan doygun tuz çözeltileri, doğrudan evaporatörlere gönderilebilirse de, doğal tuz çözeltileri veya yeraltı madenciliği ile kuyulardan elde edilen doygun tuz çözeltilerine buharlaştırma işlemi uygulanmadan önce içindeki safsızlıklardan temizlemek için bir ön temizleme işlemi uygulanmalıdır. Tuzlu sularda bulunan safsızlıklar ya tuz yataklarının oluşumu sırasında tuzla birlikte kristallenen CaSO4, CaCO3 ve Fe2O3 bileşikleri, ya tuz kristalleri arasında kalan MgCl2, MgSO4 vs. gibi kolayca çözünen bileşikler ya da kükürtlü bileşiklerden kaynaklanan ve tuzlu suda çözünmüş olarak bulunan H2S gazıdır.

Belirtilen safsızlıklar analitik yöntemler ile ortamdan uzaklaştırıldıktan sonra tuzlu sulara uygulanan buharlaştırma işlemlerini iki grupta toplamak mümkündür. Bunlardan ilki, tuzlu suların direkt veya indirekt ısıtılan tavalarda buharlaştırılması işlemidir. Bunun çok çeşitli uygulamaları bulunmaktadır.

İkinci yöntem ise, vakum evaporatörlerinde buharlaştırma işlemidir. Çalışma prensibi aynı olmasına rağmen, teknik donanımları birbirinden farklı olan birçok evaporatör tipleri geliştirilmiş ve endüstride uygulanmaktadır. Şekil-2.2 de bir vakum buharlaştırma sistemi gösterilmiştir. Bu vakumlu buharlaştırıcının asıl kısmı tuzlu çözeltinin vakumda buharlaştırılmasıyla derişiklendirildiği borulu bir kazandır. Ayrılan tuz kristalleri A kısmında toplanır ve zaman zaman R anahtarı yardımıyla B kısmına aktarılır. Burada tuzlu su ile yıkanan tuz kristalleri B kısmında vakumun kaldırılmasıyla dışarı alınır. Tabanda biriken tuzlu çözelti (salamura) tekrar buharlaştırma kazanına devrettirilir. 


Kesikli sistemle çalışan bir indirekt ısıtmalı açık tavada % 15 NaCl içeren çözeltiden 60 ton işlenmektedir. Bu sırada çözeltideki suyun % 90 nı buharlaştırılıp, çöken tuz kristalleri 90 oC de ayrılmaktadır. İşlem sonunda elde edilen NaCl miktarını hesaplayınız. Bu sıcaklıkta tuzun çözünürlüğü
27,8 g /100 g çözelti olarak verilmiştir.

Çözüm : Temel, 60 000 kg çözelti

Çözeltideki tuz miktarı
(15/100) 60000
9000 kg
Çözeltideki su miktarı
:  (85/100) 60000
=  51000 kg
Buharlaşan su miktarı
:  (90/100) 51000
=  45900 kg
Kalan su miktarı
51000 - 45900
=  5100 kg

Buharlaştırma işlemi sonunda ayrılan NaCl miktarı X kg olsun. Bu durumda 90 oC de verilen çözünürlük değeri göz önüne alınarak şu eşitlik yazılabilir.
TUZ/ÇÖZELTİ= 27,8/100=9000-X/60000-45900-X= 9000-X/14100-X


391980 – 27,8 X = 900000 – 100 X
                                                   
X = 7036,3 kg


17 Kasım 2013 Pazar

Proteinlerin Kantitaif Tayini

Proteinler bir çok fonksiyonu gerçekleştiren önemli biyomoleküllerdir.

Proteinlerin önemli görevleri arasında ;
-Enzimatik kataliz (enzimler)
-Taşıma (hemoglobin)
-Depolama (ferritin)
-Yapı ve destek gibi mekanik fonksiyonlar (kollagen)
-Hareket (aktin ve miyosin)
-Koruma (antikorlar)
-Düzenleme (hormonlar ve reseptörler)
-Gen regülasyonu (represörler)               sayılabilir.

Proteinler birçok şekilde sınıflandırılabilir. Örneğin proteinler yapısal içeriklerine göre basit proteinler ve bileşik proteinler olmak üzere ikiye ayrılır. Histonlar gibi basit proteinler sadece aminoasitlerden olusurken ; hemoglobin ve miyoglobin gibi bileşikler aminoasitler ve aminoasit harici yapılar içerirler.
Proteinler konformasyonlarına göre de sınıflandırılabilirler.
Konformasyonlarına göre proteinler fibröz proteinler, globüler proteinler ve fibroglobüler proteinler olmak üzere 3 ana sınıfa ayrılabilir. Kollagen ve keratin gibi fibröz proteinler ipliksi yapıdadırlar, suda ve seyreltik tuz çözeltilerinde çözülmezler, genellikler destek ve yapı gibi mekanik fonksiyonlara sahiptirler.
Enzimler ve hemoglobin gibi globüler proteinler küresel veya küreye yakın yapıdadırlar, suda ve seyreltik tuz çözeltilerinde çözünürler ve enzimatik kataliz,taşıma gibi dinamik fonskiyonlara sahiptirler.
Fibrinogen ve miyozin gibi fibroglobüler proteinler ise ipliksi yapıda olmalarına rağmen suda ve seyreltik tuz çözeltilerde çözünürler ve çeşitli fonksiyonlara sahiptirler.

Bir numunedeki protein miktarının tayini için bir çok metot vardır. Kjeldahl Metodu, Warburg Metodu (UV Absorbsiyon metodu), Comassie-Blue Metodu (Bradford Metodu), Biüret Metodu ve Folın-Lowry Metodu bu metodların en önemlilerindendir.

Kantitatif protein tayin metodlarının en eskilerinden birisi, protein yapısındaki azot mikarını ölçmeye yarayan ve yüksek miktarlardaki numunelerin çalısılmasını gerektiren Kjeldahl Metodudur.

Azot analiz yöntemleri genelde dört önemli azot formu ile ilgilidir. Bunlar amonyak azotu, nitrat azotu, nitrit azotu ve organik azot formları olup yüzeysel sularda ve kirletilmiş sularda ölçülmesi gereken azot şekilleridir.
Organik azot analizinde genelde Kjeldahl metodu uygulanır. Özel proses atığı  sularda evsel atıklarda olan polipeptit ve aminoasitler bu yöntemle analizlenebilir.
Yöntemde çeşitli oksitleyici koşullarda organik bileşikteki azotu NH3’ e dönüştürmekle işe başlanır. Oksidasyon derişik H2SO4 ile bu asidin kaynama  noktasının üzerindeki bir sıcaklıkta 340 °C yapıldığından asidin K.N.’nın K2SO4 potasyum sülfat eklenerek yükseltilmesi gerekmektedir.
Reaksiyonun bitmesi suyun buharlaşıp, sülfrik asit buharlarının çıkmaya başladığından, organik maddelerin parçalanarak karbondioksit olarak çıkmasından 20 dk sonra (bulanıklığın giderek berraklaşması) olur. Bu durumunda tüm azotlu bileşikler NH3’ e dönüştüğünden, önce H2SO4 ‘ün fazlası fenolftalein indikatörü
kullanılarak nötralize edilir.
Daha sonra pH 7 civarında suda kalan amonyak azotu normal amonyak tayin yöntemi ile belirlenir.

Yukarıda bahsedilen diğer metodlar ise ışığı absorplayabilen spesifik amino asit yan gruplarını, peptid bağlarını veya proteine özel bir boyaya bağlanmayı gerektiren spektrofotometrik işlemlere dayanmaktadır.
Spektrofotometrik işlemler protein çözeltisinin UV absorbsiyonunun ölçülmesine veya çözeltideki protein ile bir reaktifin reaksiyonu sonucunda oluşan renkli bir bileşiğin absorbiyonunun görünür bölgede ölçülmesine dayanır.

Warburg Metodu, kromatografik işlemlerden elde edilen elüatlarda bulunan protein miktarını 280nm dalga boyunda UV/Visible spektrofotometre ile dogrudan ölçmeye dayanır.
Kantitatif protein tayinlerinde en sık kullanılan metodlar Comassie-Blue ile Biüret metodlarıdır.
Comassie-Blue metodu , proteine bağlanan Comassie-Blue boyasının 595 nm' de verdiği absorpsiyonun spektrofotometrik olarak ölçülmesine dayanır.

Biüret Metodu , alkali ortamda Cu(+2) iyonunun iki peptid molekülü ile verdiği renkli kompleksin 546 nm' de verdiği absorbansın spektrofotometrik olarak ölçülmesine dayanır.
1-20 mg/ml hassasiyette çalışan bu yöntem, alkali koşullar altında Cu2+ iyonlarının amonyum,aminoasitler, peptidler, proteinler ve biüretler gibi amonyumlu bileşiklerle mavi-mor renkli kompleks oluşturması esasına dayanır. Protein ve peptidlerde iki peptid bağı oluşumuna katılan 4 azot atomu ile biüret ayıracından gelen Cu2+nin renkli kompleks oluşturması esastır. Oluşan bu kompleks 540-560 nm dalga boyunda maksimum absorbans verir.
Biüret bileşiği yapı olarak peptid bağına benzer bir maddedir ve Cu2+iyonları ile proteinlerin verdiği reaksiyona benzer bir renkli kompleks oluşturur. Bu nedenle kullanılan yönteme Biüret Yöntemi, Cu2+içeren çözeltiye de Biüret Ayıracı adı verilir.
Amino asitler ve dipeptidler Biüret Metodunda kullanılan Biüret Reaktifi ile reaksiyon vermezler.

Folin -Lowry Metodu, alkali koşullar altında Biüret reaksiyonu ve aromatik aminoasitlerin (Tirozin,Triptofan) Cu2+ katalizli oksidasyonundan sonra, ayıraçta bulunan Fosfomolibdik, Fosfotungstik asit ile heteropolimolibden mavisine indirgenmeyi içeren Folin-Ciocalteu reaksiyonunun bir kombinasyonudur.Koyu mavi renk oluşumu karakteristiktir ve 750 nm dalga boyunda maksimum absorbans verir. Yöntem çok duyarlıdır (5 mg/ml), ancak pH’ya bağımlıdır.

3 Kasım 2013 Pazar

Tampon Çözeltiler

Kimyada belli pH’lardaçözelti hazırlamak ve bunu uzun süre kullanmak çok önemlidir. Ancak bu çözeltilerin saklanmasıhazırlanmasından daha zordur.
Bu tür çözeltiler HCl gibi kuvvetli asitlerden veya NaOH gibi kuvvetli bazlardan hazırlandığında havadaki CO2 ten veya bulundukları cam kaplardan dahi kolaylıkla etkilenerek pH’ları değişir.

Örneğin çözeltinin hava ile temas etmesiyile havadaki karbondioksiti soğurur ve pH düşer. Bu çözelti cam kaplarda saklandığında, camın eser halde de olsa çözünmesi pH yükselmesine neden olur.
􀂆Az miktarda asit veya baz eklenmesinden bile önemli ölçüde etkilenmeyen çözeltilere tampon çözeltiler denir.
􀂆Tampon çözeltiler, zayıf bir asit veya baz ile bunun tuzundan hazırlanır.

Tampon Çözeltilerin birden fazla mevcut tanımları bulunmaktadır.
Tampon Çözelti: Konjuge asit-baz çiftinin bulunduğu ve pH değişmelerine karşı direnç gösteren çözeltilere denir.
􀂆Zayıf bir asit-kuvvetli bir baz veya zayıf bir baz kuvvetli bir asit titrasyonlarında (karışımlarında) konjuge asit/baz çifti içeren tampon çözelti oluşur.
􀂆Zayıf bir asit olan asetik asit ve sodyum asetat çözeltileriyle hazırlanmış bir tampon çözelti düşünelim. Buradaki denge ve denge bağıntısı aşağıdaki gibi yazılabilir.
􀂆Bu bağıntıda da [H+] yalnız bırakırsak yandaki bağıntı elde edilir.


Bu bağıntı asetik asit çözeltisinde [H+] derişiminin K sabitine ve ayrışmamış asetik asit derişiminin, çözeltideki toplam asetat iyonu değişimine bağlı olduğunu gösterir.
􀂆Başlangıçtaki asetik asit ve sodyum asetat derişimlerinin birbirine eşit olduğu (Mesela her ikisinin de 0,1 olduğu) özel bir durumu düşünelim.
􀂆Bu durumda bağıntıdaki [CH3COOH]/[CH3COO-] oranı“1”e eşit olacağından [H+] derişimi doğrudan
[H+] = K olur.

􀂆Dolayısıyla [CH3COOH] / [CH3COO-] oranı 1’den çok farklı olmadığımüddetçe çözeltinin pH’ında önemli bir değişiklik olmaz.
􀂆Çünkü böyle bir çözeltiye az miktarda asit eklenirse, denge sol yöne kayar ve fazla miktardaki asetat iyonları ile hemen asetik asit molekülünü meydana getirir.
􀂆Bir başka deyişle eklenen asitin etkisi azalır.
􀂆Öte yandan aynı çözeltiye hidroksit iyonları eklenirse bu ortamdaki hidrojen iyonlarını nötürleştirir.
􀂆Ancak denge sağ yana kayar ve aşırı miktarda asetik asit molekülleri hemen iyonlaşarak tekrar hidrojen iyonları meydana getirir.